Karabasan

Öğrenci servisi sağa sola yalpalayarak durdu. Sürücü hışımla indi, araç sol tarafa doğru çektiği için doğruca sol ön tekerleri kontrol etmeye  gitti. Korktuğu başına gelmiş, sol ön tekerin lastiği patladığı için  jant lastiğin üzerindeydi.

Şoför geç kalmaktan korkuyordu. Bu  sefer de geç kalırsa, anlaşma gereği işi bırakmak zorunda kalacaktı.İşi bıraktığı zaman da krediyle aldığı aracının borçlarını ödemekte zorlanacak, o da beraberinde bir sürü  sıkıntıyı getirecekti.

 Aceleyle krikoyu bulunduğu yerden alıp aracın altına yerleştirdi, patlak tekerleğin olduğu dingili kaldırdı. Lastiğin jantını yerinden söktü, onun yerine yedek lastiği  taktı.

Tekerin yerinden sökülmesi,yedeğinin takılması şoföre yeterince zaman kaybettirdiği için acele ediyordu.İşini bitirdikten sonra, aşağı inen tekerin sökülmesine ve yerine takılmasını seyreden çocuklara:

-Çocuklar haydi, yerlerinize oturun. Yeterince geç kaldık,dedi. Onların  araca binmelerini istedi.

Aşağıdaki çocuklardan Özgür:

“Ahmet abi, ilk derse geç kalsak ne olur sanki? Bir şey olmaz. Müdür yardımcısından “geç kâğıdı” alır derse  gireriz, dedi.

Şoför aracın kontağını çevirirken hala aşağıda oyalanan Özgür’e;

“Özgür oyalanma.” diye çıkıştı.

Özgürle birlikte aşağıdaki öğrencilerin de servis aracına binip yerlerine oturmasıyla araç hareket etti.

Öğrencileri dersin başlama saatine yetiştirmek isteyen sürücü aracı çok hızlı sürüyordu. Ne olduysa, her şey kasabaya üç kilometre kala  “Deve Boynu Virajı”nda oldu.

Servis aracı, kasabanın kumlu yolunda her zamankinden daha hızlıydı. Tozu dumana katarak gidiyordu."Deve Boynu Virajı”nda araç kontrolden çıktı, yol kenarına savruldu. Çocuklardan Yusuf ve kapı önündeki koltukta oturan Özgür, açılan kapıdan mı yoksa kırılan camlardan mı fırladı belli değil; onlar yol kenarına savruldu. Diğer öğrencilerin yarıdan fazlası yaralanmış, bazı öğrenci kolunu, bazıları da bacağını oynatamıyordu .Aracın içinde panik halinde ağlıyorlardı.

Kazadan saatler sonra kasabadan sağlıkçılar geldi ve yaralılara ilk tedaviyi yaptılar. Özgür ve Yusuf’un yaralanmaları ağır olduğu için, onları bir araçla apar topar ildeki bir hastaneye gönderdiler.

*             *                 *

Büyükçe bir dağın eteğinde, koskocaman bir ovanın başlangıcına kurulmuş  köyde  ilkbaharla topraktan çayırlar, otlar fışkırmış, her yer yeşile bürünmüş; köyün ortasından geçen küçük dereciğin suyu da şırıl şırıl akıyordu.

 Çocuklardan bazısı tarla, bağ, bahçe işlerinde anne ve babasına yardım ediyordu.İş yapmayıp aylak aylak dolaşan, sapanla kuş avlayan ya da köyün boş alanlarında top oynayan, çember çeviren çocuk yok muydu; elbette vardı.

Yusuf  bunların içinde başı çekenlerdendi. O, evlerinin önünden geçen sokakta üç arkadaşıyla çember çeviriyordu. Annesi çağırdığında bile onun yanına  gitmemek içi  bahaneler buldu, ama annesinin  ısrarlı tutumu karşısında  isteksizce;

“Ne var anne?” dedi,uzaktan. Annesi, onu duymadığı için ne dediğini anlamadı  bile.   

Zeynep:

“Oğlum oradan konuşma. Buraya gel.”diye bağırmasını o yine duymazlıktan geldi. Oynamaya devam etti. Çok geçmedi ki annesi tekrar dış kapının  eşiğinden "Yusuf!" dedi.

Yusuf:

“Aman anneee! Sen de hiç rahat bırakmıyorsun ki oyun oynayalım. Ne zaman ben oyun oynamaya başlasam hemen çağırıyorsun.”diyerek kendi kendine konuştu, yerdeki küçük taşlara topa vurur gibi vurarak evlerine, annesinin yanına gitti. Taşlara vururken toprağa sürtünen ayakkabısının burnu tozları bulut gibi havalandırdı.

Zeynep:

“Oğlum neden gelmiyorsun?”

Yusuf:

“Ama anne! Oyuna yeni başlamıştık.”dedi.

Zeynep:

“Oğlum hiç mi oynamadın? Hiç mi çember çevirmedin? Daha akşama çok zaman replika omega var,oynarsın...Bir işin ucundan tutmuyorsun.Sanki boş gezenin boş kalfasısın.” dedi.

" Baban,sabah Taşlı Tarla’ ya çift sürmeye gitti. Gecikti, gelmedi.Bu zamana kadar kalmazdı; tarlaya kadar git de bak. Ne yapıyor orada?” dedi.

Yusuf:

“Anne,taa oraya gidilir mi?Babam biraz sonra gelir." diye gitmemek için mızmızlandı. Gitmek istemedi.

Zeynep:

“Oğlum ne var?Bir koşu da gidip gelirsin.Belki de baban geliyor, yolda karşılaşırsın.”dedi yalvarır gibi.

Yusuf mızmızlanmaya devam etti, gitmek istemedi; ama annesinin ısrarına da bir bahane bulamadı. Gitmeye mecbur kaldı. Giderken arkadaşlarının yanına uğradı.

Arkadaşlarının yanında biraz oyalandı, onların oyununu seyretti. Sonra da arkadaşlarından, oyun oynamayanlarından birini  götürmek ümidiyle: “Ben  Taşlı   Tarla’ ya, babamın yanına gidiyorum. Benimle gelmek isteyen var mı? Giderken yolda çember çeviririz.” dedi.